Allahu Teala (cc) tarafından vahiy yolu ile indirilen, peygamberler tarafından tebliğ edilen, insanların dünyada ve ahirette kurtuluşuna vesile olan itikadı ve ameli nizama din denir.
Cahiliye döneminde Araplar din kelimesini örf ve adet manasına kullanıyorlardı. Her kabilenin örf ve adetlerini çok iyi bilen bir tağutu vardı ve kabile ferdleri ihtilaf halinde bu tağutun huzurunda muhakeme oluyorlardı. Ayrıca kırk yaşını doldurmuş ve belli vasıflara haiz olan kimseler Darun Nedvede toplanarak, bütün Arap kabilelerini bağlayıcı kanunlar çıkarıyorlardı. Dolayısıyla Darun Nedve bir şehir parlamentosu mahiyetini taşıyordu.
Kuranı Kerimde din kelimesi değişik manalarda kullanılmıştır. Fatiha süresinin üçüncü ayeti kerimesinde geçen yevmindin (din günü) terkibindeki din kelimesi, muhasebe, ceza ve hesap manasınadır. En Nur süresinin ikinci ayeti kerimesinde geçen fidinillahi terkibinde ise, Allahu Teala (cc)’nın hudutları ve hükmü manasına kullanılmıştır. Yine fitneden eser kalmayıncaya, din de yalnız Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın.
Vazgeçerlerse artık zalimlerden başkasına hiçbir husumet yoktur. (El Bakara Süresi: 193) ayeti kerimesinde din kelimesi, hüküm koyma ve şerait manalarına gelmektedir. Müfessirler bu ayeti kerimede geçen fitneden kasdın küfür olduğu hususunda ittifak etmişlerdir. Dolayısıyla yeryüzünde küfürden eser kalmayıncaya ve yalnız Allahu Teala (cc)’nın indirdiği hükümlerle hükmedilinceye kadar cihad etmek emrolunmuştur.